MÜSNED-İ HANBEL

BABLAR    KONULAR    NUMARALAR

SİYER

<< 3383 >>

22- Habeşistan'a Hicret

 

1. Cafer b. Ebi Talib

 

- - (-)

24962 (1)- Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eşi, Ebu Umeyye b. elMuğire'nin kızı ümmü Seleme anlatıyor: Habeşistan'a gittiğimizde Necaşi bize çok iyi davrandı. Dinimizi rahatça yaşıyor, sadece Allah'a ibadet ediyor, eziyet görmüyor ve hoşumuza gitmeyen sözler işitmiyorduk. Bu haber Kureyş'e ulaşınca, bizim için Necaşi'ye Mekke mallarından yeni sayılabilecek bir çok hediye ile birlikte güçlü iki adam göndermeyi kararlaştırdılar. Ona gönderilen en güzel hediye tabaklanmış deri idi. Onun için bir çok tabaklanmış deri topladılar. Necaşi'nin bütün patriklerine de teker teker hediyeler hazırladılar. Bu hediyeleri Abdullah b. Ebi Rabia elMahzumi ve Amr b. el-As b. Vail es-Sehmi ile beraber gönderip onlara:

"Necaşi ile onlar hakkında görüşmeden önce patriklere hediyelerini verin. Sonra Necaşi'ye hediyelerini verip onlarla konuşmasına fırsat vermeden onları size teslim etmesini isteyin" dediler.

Bunun üzerine ikisi yola çıktılar ve Necaşi'nin yanına vardılar. Biz Necaşi'nin yanında çok iyi evlerde kaldık ve o bize çok güzel komşuluk yaptı. Necaşi ile konuşmadan önce bütün patriklerine hediyelerini verdiler.

 

Sonra patriklere teker teker: "Bizim içimizden kendi kavimlerinin dinini terk eden, sizin de dininize girmeyen bir takım kendini bilmez kimseler hükümdarın ülkesine sığındılar. Ancak bizim de bilmediğimiz gibi, sizin de bilmediğiniz yeni bir din ortaya çıkardılar. Onlarının kavminin ileri gelenleri onları geri götürmemiz için bizi hükümdarınıza gönderdiler. Biz hükümdarla onlar hakkında konuşurken siz de görüşünüzü bildirerek onları bize teslim etmesi ve onlarla konuşmaması gerektiğini söyleyin. çünkü onların kavmi onları daha iyi gözetim altında tutar ve onların olumsuz yanlarını daha iyi bilir" dediler. Patrikler de: "Olur" dediler.

Sonra Necaşi'nin hediyelerini takdim ettiler ve Necaşi de hediyeleri kabul kabul etti. Bunun üzerine: "Ey hükümdari Aramızdan bir takım kendini bilmez kimseler sizin şehrinize sığınmış. Onlar kendi kavimlerinin dinini terk etmiş, ancak senin de dinine girmemişler. Ortaya bizim de bilmediğimiz gibi senin de bilmediğin bir din çıkarmışlar. Onların kavimlerinden ileri gelen babaları, amcaları ve akrabaları onları bize teslim etmen için bizi sana gönderdiler. Onlar o kimseleri daha iyi gözetim altında tutarlar. Ayrıca yaptıkları kusurları ve ayıpları onlar daha iyi bilirler" dediler. Abdullah b. Ebi Rabia'yı ve Amr b. er-As'ı en çok kızdıran şey Necaşi'nin onları dinlemek istemeseydi. Bunun üzerine yanındaki patrikleri:

"Ey hükümdarımız! Onlar doğru söylüyorlar. Kavmi onları daha iyi gözetim altında tutar ve onların olumsuz taraflarını daha iyi bilirler. Onları teslim et de ülkelerine ve kavimlerine geri dönsünler" dediler.

Ancak Necaşi çok sinirlenerek: "Hayır vallahi, Allah'a yemin. olsun ki onları bu ikisine teslim etmeyeceğim. Onlar bana sığınmış, ülkeme gelmiş ve beni başkasına tercih etmiştir. Bunu onları bırakmam için yapmadılar. Onları çağırır bu ikisinin haklarında demiş oldukları şeyi sorarım. Eğer dedikleri gibiyse onları teslim edip kavmine geri gönderirim. Eğer öyle değil ise onları korurum ve benim yanımda kaldıkları müddetçe onlara iyi davranırım" dedi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabına adam göndererek onları yanına çağırdı. Hükümdarın elçisi gelince Müslümanlar toplandı ve birisi: "O adamın yanına gittiğimizde ne diyeceksiniz?" dedi. Diğerleri: "Vallahi ne olursa olsun biz Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize öğretip emrettiği şeyleri söyleyeceğiz" dediler.

 

Necaşi'nin yanına geldiklerinde, Necaşi katiplerini çağırmış onlar da etrafında defterlerini açmış bir şekilde bekliyorlardı. Necaşi: "Kendisi için kavminizin dinini terkettiğiniz ve ne bizim, ne de diğer ümmetlerin dinlerine girmediğiniz şu din nedir?" diye sordu. Bunun üzerine Cafer b. Ebi Talib şöyle dedi: "Ey hükümdar! Biz putlara tapan çok cahil bir millet idik. Murdar hayvanları yer ve çirkin işler yapardık. Akarabalık bağımızı gözetmez ve komşumuza iyi davranmazdık. Aramızdan güçlü olanlar zayıf olanları ezerdi. Biz böyleyken Allah bize nesebini, doğruluğunu, eminliğini ve iffetini bildiğimiz bir elçi gönderdi. Bizi, Allah'ı tek kabul edip ona inanmaya çağırdı. Bizi bizim ve atalarımızın kendilerine taptıkları taştan putları terketmeye çağırdı. Bize doğru sözlü olmayı, güvenilir olmayı, akrabalık bağını gözetmeyi, komşuya iyi davranmayı, haramlardan ve kan akıtmaktan uzak durmayı emretti. Çirkin şeylerden, yalancı şahitlik etmekten, yetim malı yemekten, iffetli kadınlara iftira atmaktan bizi nehyetti. Bize sadece Allah'a ibadet edip ona hiçbir şeyi ortak koşmamamızı, namaz kılınamazı, zekat vermemizi ve oruç tutmamızı emretti." -Bu şekilde Necaşi'ye İslam'ın bütün emirlerini saydı.- "Biz de ona inandık, iman ettik ve getirdiği şey üzerine ona tabi olduk. Sadece Allah'a ibadet ettik ve ona hiçbir şeyi şirk koşmadık. Bize haram kıldığı şeyi kendimize haram kıldık ve helal kıldığı şeyleri helal saydık. Bu sebeple kavmimiz bize düşman oldu. Bize işkence ederek dinimizi bırakmaya ve tekrar putlara ibadete dönmeye zorladılar. Daha önce helal saydığımız pis şeyleri helal saymamızı istediler. Bizi kahredip zulmettiklerinde ve dinimizle aramıza girmeye çalıştıklarında senin şehrine geldik. Biz seni başkasına tercih ettik. Sana sığınmayı uygun gördük ve senin yanında bize zulmedilmez diye ümit ettik, ey hükümdar!"

Necaşi: "Onun Allah'tan getirdiği haberlerden bildiğin bir şey var mı?" diye sorunca. Cafer: "Evet (var)" karşılığını verdi. Necaşi: "O zaman bana oku" deyince de, Cafer, Meryem Süresinin ilk kısmını okudu. Vallahi Necaşi sakalları ıslanıncaya kadar ağladı. Katipleri de onun okuduğu ayetleri dinleyince önlerindeki defterleri ıslanıncaya kadar ağladılar. Sonra Necaşi: "Vallahi bu ayetler ve Musa'nın getirdikleri bir kandilden çıkmaktadır. Siz ikiniz çekip gidin. Vallahi asla onları size teslim etmem" dedi.

İkisi Necaşi'nin yanından çıkınca Amr b. el-As: "Vallahi yarın Necaşi'nin yanında onların ayıplarını söyleyecek ve köklerini kazıyacağım" dedi. Abdullah b. Ebi Rabia ona: "Yapma! Her ne kadar bize muhalif olsalar da aramızda akrabalık bağı var" deyince: "Vallahi: ''Meryem oğlu İsa da bir kuldur'' dediklerini yarın hükümdara söyleyeceğim" dedi. Ertesi gün Necaşi'ye gelip: "Ey hükümdar! Bunlar İsa b. Meryem hakkında çok ağır şeyler söylemektedir. İstersen onlara elçi gönder ve onun hakkında ne dediklerini sor" dedi. Bunun üzerine Necaşi bunu sormak için onlara elçi gönderdi. Böyle bir şeyle daha önce hiç karşılaşmamıştık. Müslümanlar toplandılar ve birisi: "İsa b. Meryem hakkında sorarsa ne diyeceksiniz?" dedi. Diğerleri: "Vallahi ne olursa olsun Allah'ın buyurduğunu ve Allah Res(ılü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) verdiği haberi söyleyeceğiz" dediler.

Necaşi'nin huzuruna geldiklerinde, Necaşi onlara: "Meryem'in oğlu İsa hakkında ne diyorsunuz?" diye sordu. Yine Cafer b. Ebi Talib: "Bu konuda Nebi'in bize bildirdiklerini söyleriz. O, Allah'ın kulu, elçisi, rühu ve kelimesidir. Allah, onu, dünyadan ve evlilikten vazgeçen, Allah'a bağlanan Meryem'e ilki etmiştir" dedi. Bunun üzerine Necaşi yere eğilip bir çöp aldı ve: "Senin söylediğinle Meryem oğlu İsa arasında şu çöp kadar bile bir fark yoktur" dedi. Necaşi böyle deyince etrafındaki patrikler homurdanmaya başladılar. Bunun üzerine Necaşi: "Vallahi sız homurdansanız da gerçek budur." (Müslümanlara da) Haydi gidin siz benim topraklarımda güven içindesiniz. Kim size söverse cezalandırılacaktır. Kim size söverse cezalandırılacaktır. Sizden birinize eziyet ettikten sonra, dağlar kadar altınımın olmasını istemem." (Sonra kendi adamlarına) "Şu iki kişinin hediyelerini geri verin. Bizim onlara ihtiyacımız yoktur. Vallahi Allah bana mülk ve saltanatı verirken rüşvet almadı ki ben de başkasından rüşvet alayım. O, benim hakkımda insanların sözüne bakmadı ki, ben de onun hakkında insanlara itaat edeyim" dedi.

Bunun üzerine Kureyş'in elçilerine hediyeleri geri verildi ve onlar yüzleri kızarmış bir şekilde oradan çıktılar. Biz de onun yanında, hayırlı bir ülkede, hayırlı komşu ile birlikte yaşamaya devam ettik. Biz bu halde iken onun hükümdarlığı hususunda bir ayaklanma oldu. Vallahi biz, buna çok üzüldük. Daha önce, herhangi bir şeye hiç bu kadar üzülmemiştik. Ayaklanan adamın, Necaşi'ye üstün gelmesinden ve bu adamın, bizim hakkımızda Necaşi'nin bildiklerini bilmemesinden korkmaya başladık. Necaşi onunla n'' Nehrinin kenarında çarpışmaya girdi. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı: "Aramızdan kim savaş yerine gidecek ve olan biteni bize haber verecek?" deyince, Zübeyr b. el-Avvam: "Ben giderim" dedi. O yaş olarak en küçük olanları idi. Onun için bir tulum şişirdiler. O da tulumu göğsüne yerleştirip onun üzerinde yüzürek n'' nehrini geçti ve iki ordunun karşılaştığı yere geldi. Sonra onlara katıldı. Biz de Necaşi'nin galip gelmesi ve ülkesinde güç sahibi olması için Allah'a dua ettik. Sonunda Habeşistan'ın yönetimi tamamen onun eline geçti. Biz Mekke'ye Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına dönünceye kadar onun yanında en güzel bir yerdeydik.

 

[Sahih]

 

Diğer tahric: İbn Huzeyme (2260) rivayet etti. Heysemi, Mecma'uz-Zevaid (6/24- 27): "Ahmed rivayet etti. İbn

İshak dışındaki ravileri Sahih'in ravileridir. İbn İshak, hadisi dinlediğini ifade etmiştir" dedi.

 

 

2. İbn Mes'ud

 

- - (-)

24963 (1)- İbn Mes'ud anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizi Necaşi'ye göndermişti. Yaklaşık olarak seksen kişilik bir grup idik. Beraberimizde Cafer, Abdullah b. Urfuta, Osman b. Maz'un ve Ebu Musa bulunmaktaydı. Bu grup Necaşi'nin yanına vardı. Kureyş, Amr b. el-As'ı ve Umare b. el-Velid'i bir hediyeyle Necaşi'ye gönderdi. Bunlar Necaşi'nin yanına girdiklerinde ona secdeye kapandılar. Sonra sağına ve soluna geçerek: "Amcaoğullarımızdan bir grup dinlerini ve milletini terkederek senin topraklarına yerleşti" dediler. Necaşi: "Bu kişiler nerededir?" diye sorunca: "Onlar senin topraklarındadır. Adam gönderip onları çağırt" dediler. Bunun üzerine Necaşi gelmeleri için onlara birini gönderdi. Cafer:

"Bugün sözcünüz ben olacağım, bana tabi olun" dedi. Necaşi'nin yanına geldiklerinde Cafer ona secde etmedi. Oradakiler: "Size ne oluyor da hükümdara secde etmiyorsunuz?" deyince, Ca'fer: "Biz Allah'tan başka kimseye secde etmeyiz" karşılığını verdi. Hükümdar: "Niye ki?" diye sorunca, Cafer: "Allah bize bir Nebiini gönderdi ve Allah'tan başka hiç kimseye secde etmememizi emretti. Bize namazı ve zekatı emretti" karşılığını verdi. Amr b. el-As, hükümdara: "Bunlar İsa b. Meryem hakkında sana muhalefet ediyorlar" deyince, hükümdar: "İsa b. Meryem ve annesi hakkında ne diyorsunuz?" diye sordu. Müslümanlar: "Biz, Allah'ın buyurduğu gibi: "O, Allah'ın kelimesi ve ruhudur. Onu, kimsenin dokunmamış olduğu Betül el-Azra'ya (Bakire Meryem'e) ilka etmiştir. O daha önce hiç çocuk doğurmamıştır, diyoruz" dediler. Bunun üzerine Necaşi yerden bir çöp alarak şöyle dedi: "Ey Habeş'li papaz ve rahipler! Vallahi bunlar bizim bu konuda dediğimize bu çöp kadar bir şey bile eklemiyorlar. Size ve yanından geldiğiniz kişiye merhaba. Şahitlik ederim ki o, Allah'ın elçisidir ve o, İncil'de bulduğumuz İsa b. Meryem'in müjdelediği Nebidir. Ülkemde istediğiniz yere gidebilirsiniz. Vallahi bu hükümdarlığım olmasa onun yanına gider, ayakkabılarını taşır ve abdest suyunu dökerdim." Sonra emri üzerine Kureyşlilerin hediyeleri kendilerine geri verildi.

Ravi der ki: Sonra Abdullah b. Mes'üd acele davranıp Bedir savaşına yetişti. İbn Mes'üd'un söylediğine göre Necaşi'nin ölüm haberi geldiği zaman Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun için bağışlanma dilemiştir.

 

[Hasen]

 

Diğer tahric: Tayalisi (346) ve Delilil'de (2/298) Beyhaki rivayet ettiler. Heysemi (9841) der ki:

"Taberani rivayet etti. Senedinde yer alan Hudeye b. Muaviye hakkında Ebu Hatim güvenilir olduğunu söylemekle birlikte: "Onun hadislerinin birinde zayıflık vardır" demiştir. İbn Main ve başkaları ise onu zayıf bir ravi olarak kabul etmişlerdir. Diğer ravileri, güvenilirdir."