22- Habeşistan'a
Hicret
1. Cafer b. Ebi Talib
- - (-)
24962 (1)- Allah
Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eşi, Ebu Umeyye b. elMuğire'nin kızı
ümmü Seleme anlatıyor: Habeşistan'a gittiğimizde Necaşi bize çok iyi davrandı.
Dinimizi rahatça yaşıyor, sadece Allah'a ibadet ediyor, eziyet görmüyor ve
hoşumuza gitmeyen sözler işitmiyorduk. Bu haber Kureyş'e ulaşınca, bizim için
Necaşi'ye Mekke mallarından yeni sayılabilecek bir çok hediye ile birlikte
güçlü iki adam göndermeyi kararlaştırdılar. Ona gönderilen en güzel hediye
tabaklanmış deri idi. Onun için bir çok tabaklanmış deri topladılar. Necaşi'nin
bütün patriklerine de teker teker hediyeler hazırladılar. Bu hediyeleri
Abdullah b. Ebi Rabia elMahzumi ve Amr b. el-As b. Vail es-Sehmi ile beraber
gönderip onlara:
"Necaşi ile onlar
hakkında görüşmeden önce patriklere hediyelerini verin. Sonra Necaşi'ye
hediyelerini verip onlarla konuşmasına fırsat vermeden onları size teslim
etmesini isteyin" dediler.
Bunun üzerine ikisi yola
çıktılar ve Necaşi'nin yanına vardılar. Biz Necaşi'nin yanında çok iyi evlerde
kaldık ve o bize çok güzel komşuluk yaptı. Necaşi ile konuşmadan önce bütün
patriklerine hediyelerini verdiler.
Sonra patriklere teker
teker: "Bizim içimizden kendi kavimlerinin dinini terk eden, sizin de
dininize girmeyen bir takım kendini bilmez kimseler hükümdarın ülkesine
sığındılar. Ancak bizim de bilmediğimiz gibi, sizin de bilmediğiniz yeni bir
din ortaya çıkardılar. Onlarının kavminin ileri gelenleri onları geri
götürmemiz için bizi hükümdarınıza gönderdiler. Biz hükümdarla onlar hakkında
konuşurken siz de görüşünüzü bildirerek onları bize teslim etmesi ve onlarla
konuşmaması gerektiğini söyleyin. çünkü onların kavmi onları daha iyi gözetim
altında tutar ve onların olumsuz yanlarını daha iyi bilir" dediler.
Patrikler de: "Olur" dediler.
Sonra Necaşi'nin
hediyelerini takdim ettiler ve Necaşi de hediyeleri kabul kabul etti. Bunun
üzerine: "Ey hükümdari Aramızdan bir takım kendini bilmez kimseler sizin
şehrinize sığınmış. Onlar kendi kavimlerinin dinini terk etmiş, ancak senin de
dinine girmemişler. Ortaya bizim de bilmediğimiz gibi senin de bilmediğin bir
din çıkarmışlar. Onların kavimlerinden ileri gelen babaları, amcaları ve
akrabaları onları bize teslim etmen için bizi sana gönderdiler. Onlar o
kimseleri daha iyi gözetim altında tutarlar. Ayrıca yaptıkları kusurları ve
ayıpları onlar daha iyi bilirler" dediler. Abdullah b. Ebi Rabia'yı ve Amr
b. er-As'ı en çok kızdıran şey Necaşi'nin onları dinlemek istemeseydi. Bunun
üzerine yanındaki patrikleri:
"Ey hükümdarımız!
Onlar doğru söylüyorlar. Kavmi onları daha iyi gözetim altında tutar ve onların
olumsuz taraflarını daha iyi bilirler. Onları teslim et de ülkelerine ve
kavimlerine geri dönsünler" dediler.
Ancak Necaşi çok
sinirlenerek: "Hayır vallahi, Allah'a yemin. olsun ki onları bu ikisine
teslim etmeyeceğim. Onlar bana sığınmış, ülkeme gelmiş ve beni başkasına tercih
etmiştir. Bunu onları bırakmam için yapmadılar. Onları çağırır bu ikisinin
haklarında demiş oldukları şeyi sorarım. Eğer dedikleri gibiyse onları teslim
edip kavmine geri gönderirim. Eğer öyle değil ise onları korurum ve benim
yanımda kaldıkları müddetçe onlara iyi davranırım" dedi. Sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabına adam göndererek onları yanına
çağırdı. Hükümdarın elçisi gelince Müslümanlar toplandı ve birisi: "O adamın
yanına gittiğimizde ne diyeceksiniz?" dedi. Diğerleri: "Vallahi ne
olursa olsun biz Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize öğretip
emrettiği şeyleri söyleyeceğiz" dediler.
Necaşi'nin yanına
geldiklerinde, Necaşi katiplerini çağırmış onlar da etrafında defterlerini
açmış bir şekilde bekliyorlardı. Necaşi: "Kendisi için kavminizin dinini
terkettiğiniz ve ne bizim, ne de diğer ümmetlerin dinlerine girmediğiniz şu din
nedir?" diye sordu. Bunun üzerine Cafer b. Ebi Talib şöyle dedi: "Ey
hükümdar! Biz putlara tapan çok cahil bir millet idik. Murdar hayvanları yer ve
çirkin işler yapardık. Akarabalık bağımızı gözetmez ve komşumuza iyi
davranmazdık. Aramızdan güçlü olanlar zayıf olanları ezerdi. Biz böyleyken
Allah bize nesebini, doğruluğunu, eminliğini ve iffetini bildiğimiz bir elçi
gönderdi. Bizi, Allah'ı tek kabul edip ona inanmaya çağırdı. Bizi bizim ve
atalarımızın kendilerine taptıkları taştan putları terketmeye çağırdı. Bize doğru
sözlü olmayı, güvenilir olmayı, akrabalık bağını gözetmeyi, komşuya iyi
davranmayı, haramlardan ve kan akıtmaktan uzak durmayı emretti. Çirkin
şeylerden, yalancı şahitlik etmekten, yetim malı yemekten, iffetli kadınlara
iftira atmaktan bizi nehyetti. Bize sadece Allah'a ibadet edip ona hiçbir şeyi
ortak koşmamamızı, namaz kılınamazı, zekat vermemizi ve oruç tutmamızı
emretti." -Bu şekilde Necaşi'ye İslam'ın bütün emirlerini saydı.-
"Biz de ona inandık, iman ettik ve getirdiği şey üzerine ona tabi olduk.
Sadece Allah'a ibadet ettik ve ona hiçbir şeyi şirk koşmadık. Bize haram
kıldığı şeyi kendimize haram kıldık ve helal kıldığı şeyleri helal saydık. Bu
sebeple kavmimiz bize düşman oldu. Bize işkence ederek dinimizi bırakmaya ve
tekrar putlara ibadete dönmeye zorladılar. Daha önce helal saydığımız pis
şeyleri helal saymamızı istediler. Bizi kahredip zulmettiklerinde ve dinimizle
aramıza girmeye çalıştıklarında senin şehrine geldik. Biz seni başkasına tercih
ettik. Sana sığınmayı uygun gördük ve senin yanında bize zulmedilmez diye ümit
ettik, ey hükümdar!"
Necaşi: "Onun
Allah'tan getirdiği haberlerden bildiğin bir şey var mı?" diye sorunca.
Cafer: "Evet (var)" karşılığını verdi. Necaşi: "O zaman bana
oku" deyince de, Cafer, Meryem Süresinin ilk kısmını okudu. Vallahi Necaşi
sakalları ıslanıncaya kadar ağladı. Katipleri de onun okuduğu ayetleri
dinleyince önlerindeki defterleri ıslanıncaya kadar ağladılar. Sonra Necaşi:
"Vallahi bu ayetler ve Musa'nın getirdikleri bir kandilden çıkmaktadır.
Siz ikiniz çekip gidin. Vallahi asla onları size teslim etmem" dedi.
İkisi Necaşi'nin
yanından çıkınca Amr b. el-As: "Vallahi yarın Necaşi'nin yanında onların
ayıplarını söyleyecek ve köklerini kazıyacağım" dedi. Abdullah b. Ebi
Rabia ona: "Yapma! Her ne kadar bize muhalif olsalar da aramızda akrabalık
bağı var" deyince: "Vallahi: ''Meryem oğlu İsa da bir kuldur''
dediklerini yarın hükümdara söyleyeceğim" dedi. Ertesi gün Necaşi'ye
gelip: "Ey hükümdar! Bunlar İsa b. Meryem hakkında çok ağır şeyler söylemektedir.
İstersen onlara elçi gönder ve onun hakkında ne dediklerini sor" dedi.
Bunun üzerine Necaşi bunu sormak için onlara elçi gönderdi. Böyle bir şeyle
daha önce hiç karşılaşmamıştık. Müslümanlar toplandılar ve birisi: "İsa b.
Meryem hakkında sorarsa ne diyeceksiniz?" dedi. Diğerleri: "Vallahi
ne olursa olsun Allah'ın buyurduğunu ve Allah Res(ılü'nün (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) verdiği haberi söyleyeceğiz" dediler.
Necaşi'nin huzuruna
geldiklerinde, Necaşi onlara: "Meryem'in oğlu İsa hakkında ne
diyorsunuz?" diye sordu. Yine Cafer b. Ebi Talib: "Bu konuda Nebi'in
bize bildirdiklerini söyleriz. O, Allah'ın kulu, elçisi, rühu ve kelimesidir.
Allah, onu, dünyadan ve evlilikten vazgeçen, Allah'a bağlanan Meryem'e ilki
etmiştir" dedi. Bunun üzerine Necaşi yere eğilip bir çöp aldı ve:
"Senin söylediğinle Meryem oğlu İsa arasında şu çöp kadar bile bir fark
yoktur" dedi. Necaşi böyle deyince etrafındaki patrikler homurdanmaya
başladılar. Bunun üzerine Necaşi: "Vallahi sız homurdansanız da gerçek
budur." (Müslümanlara da) Haydi gidin siz benim topraklarımda güven
içindesiniz. Kim size söverse cezalandırılacaktır. Kim size söverse
cezalandırılacaktır. Sizden birinize eziyet ettikten sonra, dağlar kadar
altınımın olmasını istemem." (Sonra kendi adamlarına) "Şu iki kişinin
hediyelerini geri verin. Bizim onlara ihtiyacımız yoktur. Vallahi Allah bana
mülk ve saltanatı verirken rüşvet almadı ki ben de başkasından rüşvet alayım.
O, benim hakkımda insanların sözüne bakmadı ki, ben de onun hakkında insanlara
itaat edeyim" dedi.
Bunun üzerine Kureyş'in
elçilerine hediyeleri geri verildi ve onlar yüzleri kızarmış bir şekilde oradan
çıktılar. Biz de onun yanında, hayırlı bir ülkede, hayırlı komşu ile birlikte
yaşamaya devam ettik. Biz bu halde iken onun hükümdarlığı hususunda bir
ayaklanma oldu. Vallahi biz, buna çok üzüldük. Daha önce, herhangi bir şeye hiç
bu kadar üzülmemiştik. Ayaklanan adamın, Necaşi'ye üstün gelmesinden ve bu
adamın, bizim hakkımızda Necaşi'nin bildiklerini bilmemesinden korkmaya
başladık. Necaşi onunla n'' Nehrinin kenarında çarpışmaya girdi. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı: "Aramızdan kim savaş yerine gidecek
ve olan biteni bize haber verecek?" deyince, Zübeyr b. el-Avvam: "Ben
giderim" dedi. O yaş olarak en küçük olanları idi. Onun için bir tulum
şişirdiler. O da tulumu göğsüne yerleştirip onun üzerinde yüzürek n'' nehrini
geçti ve iki ordunun karşılaştığı yere geldi. Sonra onlara katıldı. Biz de
Necaşi'nin galip gelmesi ve ülkesinde güç sahibi olması için Allah'a dua ettik.
Sonunda Habeşistan'ın yönetimi tamamen onun eline geçti. Biz Mekke'ye Allah
Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına dönünceye kadar onun yanında en
güzel bir yerdeydik.
[Sahih]
Diğer tahric: İbn
Huzeyme (2260) rivayet etti. Heysemi, Mecma'uz-Zevaid (6/24- 27): "Ahmed
rivayet etti. İbn
İshak dışındaki ravileri
Sahih'in ravileridir. İbn İshak, hadisi dinlediğini ifade etmiştir" dedi.
2. İbn Mes'ud
- - (-)
24963 (1)- İbn Mes'ud
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizi Necaşi'ye göndermişti.
Yaklaşık olarak seksen kişilik bir grup idik. Beraberimizde Cafer, Abdullah b.
Urfuta, Osman b. Maz'un ve Ebu Musa bulunmaktaydı. Bu grup Necaşi'nin yanına
vardı. Kureyş, Amr b. el-As'ı ve Umare b. el-Velid'i bir hediyeyle Necaşi'ye
gönderdi. Bunlar Necaşi'nin yanına girdiklerinde ona secdeye kapandılar. Sonra
sağına ve soluna geçerek: "Amcaoğullarımızdan bir grup dinlerini ve
milletini terkederek senin topraklarına yerleşti" dediler. Necaşi:
"Bu kişiler nerededir?" diye sorunca: "Onlar senin topraklarındadır.
Adam gönderip onları çağırt" dediler. Bunun üzerine Necaşi gelmeleri için
onlara birini gönderdi. Cafer:
"Bugün sözcünüz ben
olacağım, bana tabi olun" dedi. Necaşi'nin yanına geldiklerinde Cafer ona
secde etmedi. Oradakiler: "Size ne oluyor da hükümdara secde
etmiyorsunuz?" deyince, Ca'fer: "Biz Allah'tan başka kimseye secde
etmeyiz" karşılığını verdi. Hükümdar: "Niye ki?" diye sorunca,
Cafer: "Allah bize bir Nebiini gönderdi ve Allah'tan başka hiç kimseye
secde etmememizi emretti. Bize namazı ve zekatı emretti" karşılığını verdi.
Amr b. el-As, hükümdara: "Bunlar İsa b. Meryem hakkında sana muhalefet
ediyorlar" deyince, hükümdar: "İsa b. Meryem ve annesi hakkında ne
diyorsunuz?" diye sordu. Müslümanlar: "Biz, Allah'ın buyurduğu gibi:
"O, Allah'ın kelimesi ve ruhudur. Onu, kimsenin dokunmamış olduğu Betül
el-Azra'ya (Bakire Meryem'e) ilka etmiştir. O daha önce hiç çocuk
doğurmamıştır, diyoruz" dediler. Bunun üzerine Necaşi yerden bir çöp
alarak şöyle dedi: "Ey Habeş'li papaz ve rahipler! Vallahi bunlar bizim bu
konuda dediğimize bu çöp kadar bir şey bile eklemiyorlar. Size ve yanından
geldiğiniz kişiye merhaba. Şahitlik ederim ki o, Allah'ın elçisidir ve o,
İncil'de bulduğumuz İsa b. Meryem'in müjdelediği Nebidir. Ülkemde istediğiniz
yere gidebilirsiniz. Vallahi bu hükümdarlığım olmasa onun yanına gider,
ayakkabılarını taşır ve abdest suyunu dökerdim." Sonra emri üzerine
Kureyşlilerin hediyeleri kendilerine geri verildi.
Ravi der ki: Sonra
Abdullah b. Mes'üd acele davranıp Bedir savaşına yetişti. İbn Mes'üd'un
söylediğine göre Necaşi'nin ölüm haberi geldiği zaman Allah Resulü (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) onun için bağışlanma dilemiştir.
[Hasen]
Diğer tahric: Tayalisi
(346) ve Delilil'de (2/298) Beyhaki rivayet ettiler. Heysemi (9841) der ki:
"Taberani rivayet
etti. Senedinde yer alan Hudeye b. Muaviye hakkında Ebu Hatim güvenilir
olduğunu söylemekle birlikte: "Onun hadislerinin birinde zayıflık
vardır" demiştir. İbn Main ve başkaları ise onu zayıf bir ravi olarak
kabul etmişlerdir. Diğer ravileri, güvenilirdir."